Yazarlarımız

Tarihçi Yazar Mustafa Turan Yazdı

Tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutluyorum. Bu özel günde üzüntüm de sonsuzdur. Zira liseden değerli Behcet Güler hocam bugün Bursa’da Hakk’a yürüdü. Bu mümtaz şahsiyeti minnetle anarken, Rabbimden gani gani rahmet..

Tarihçi Yazar Mustafa Turan Yazdı

Tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutluyorum.
Bu özel günde üzüntüm de sonsuzdur.
Zira liseden değerli Behcet Güler hocam bugün Bursa’da Hakk’a yürüdü. Bu mümtaz şahsiyeti minnetle anarken, Rabbimden gani gani rahmet diliyor ve bu yazıyı onun manevi hatırasına ithaf ediyorum. Mekanı cennet olsun inşallah…
Efendim! Klasik bir anlayıştır.
Bu özel günlerde bol bol nutuk atılır ve özel günün muhatapları yüceltilir ve alkışlanır.
O kadar.
Özeleştiri yapılmaz ve sorunların kaynağına inilmez. Aslında böyle yapmakla, kendi kendimizi aldattığımız da bir hakikattir.
Başlık dikkatinizi çekti sanırım.
Bu söz, ünlü sosyolog entellektüelimiz Cemil Meric’e aittir. Niye böyle söylediğini biraz sonra açacağım.
Çeyrek asır öğretmenler ordusunun bir neferi olmaktan yer yer iftihar ederken, bazen de hicap duyuyorum.
Maddesi ve manasıyla,ilmi ve irfanıyla, ufku ve vizyonuyla, eylemi ve söylemiyle, vatanına ve milletine hayırlı ideal bir gençlik yetiştiremediğimiz için eziliyor ve üzülüyorum.
Ben bugün nutuk atmayıp, başta kendim olmak üzere bir özeleştiride bulunmak istiyorum.
Çünkü bugün, öğrencilerden ve gençlerden anne baba şikâyetçi, öğretmen ve idare şikayetçi. Konu, komşu şikâyetçi.
İçinde yaşadıkları cemiyet de şikâyetçi.
Öyleyse biz öğretmenlerde veya eğitim sisteminde bir sıkıntı var demektir.
Öğretmen, hayatta nâdir bulunan nâdide şahsiyettir.
Eğitimi, öğretimle birlikte ele almakla beraber onu, nitelikli insan yetiştirme ve kişilik inşa etme sanatı olarak görür.
Bunun derdini çeker.
Dert ve dava sahibi olur.
Çünkü dert ile ders arasında bir ilişki vardır.
Derdi olmayan hoca ders verebilir mi?
Bizim eskimeyen ideal öğretmenlerimiz vardı.
Onlar talebelerini en iyi ve en kaliteli biçimde, maddi ve manevi olarak yetiştirilmesi için dillere destan mücadele verdiler.”
Yalnız kabuğuna sığmayan insanlar, karanlıkları aşabilir” özdeyişinin ete kemiğe bürünmüş halidir bu ideal öğretmenlerimiz.
Eğitim ve öğretim hadisesi, icra yönüyle en büyük sanattır.
Zaten sanatçı da icra ettiği sanatını bu kanaldan beslenerek icra etmektedir.
Biraz da mesele sebep müsebbip meselesidir.
Yani eserden müessire gidilir. Selimiye’nin ihtişamında biz Mimar Sinan’ın muhteşemliğini temaşa ederiz.
Her yönüyle eleştirilen ve beğenilmeyen bu günkü nesiller de biz öğretmenlerin eseridir.
Biz, yine biliyoruz ki, “Yeryüzündeki hiç bir eğitim sisteminin kalitesi, asla öğretmenin kalitesini geçemez.”
Ne demektir bu?
Dünyanın neresinde olursa olsun, bir eğitim sistemi ne kadar başarılı hazırlanırsa hazırlansın, ne kadar mükemmel olursa olsun, şayet onu icra edecek olan öğretmen nitelikli ve ideal sahibi değilse, gönlünü bu işe koymadıysa, devlet memuru mantığı taşıyorsa, verim almak asla mümkün olmayacaktır.
Buna mukabil, dünyanın en kötü eğitim sistemi de olsa, eğer öğretmen nitelikli ve ideal sahibi ise, devlet memuru mantığından sıyrılarak gönül insanı olarak bu işi yapıyorsa, başarı elde etmek elbette imkân dâhilinde olacaktır.
Nurettin Topçu’nun ifadesiyle: “ Öğretmenler, idealin ustasıdırlar ve geleceği inşa ederler. Muallimlerin en mukaddes görevi, medeniyet kurucu bir nesil yetiştirmeleridir.”
Bu aziz millete dün olduğu gibi bu gün de, evi, eli ve gönlü, her gün ve her saat talebelerine açık olan öğretmen gerek…
Fadakâr, idealist ve örnek öğretmen.
Biçtiklerimizi beğenmiyorsak, ektiklerimize bakmamız gerekir.
Bugünkü nesilleri beğenmiyorsak, o zaman beğenilecek nesiller yetiştirecek ideal öğretmenler yetiştirmek gerekir.
Peki, şimdi ellerimizin arasına başımızı alalım ve derin derin düşünelim. Öğrencilerimizden niçin Fatih’ler ve Yavuz’lar yetişmiyor mu demek lâzım?
Yoksa, eğitimcilerimiz neden birer Akşemseddin, birer Ebussuud, birer Celal Ökten, Mahir İz ve Nurettin Topçu gibi verimli ve fedakâr olamıyor acaba demek mi lâzım?
Acaba bugün talebeler, neden öğretmenlerinin evinin yolunu bilmiyor? Bu soruya öğretmenlerinden aldıkları bilgilerin daha fazlasını internet adındaki sanal öğretmenden alabiliyorlar denirse, bunun da cevabı olarak şöyle denir.
Evet kuru bilgi alabilirler, ama o bilgiyi ruha dönüştürecek, talebelerin kafalarını olduğu kadar, gönüllerini de dolduracak, anne babalarından görmedikleri şefkat ve merhameti ,ilgi ve fedakârlığı gösterecek ideal öğretmenlere ihtiyaç var.
Hep “talebeler neden birer Fatih olamıyor” deniyor. Unutulmasın ki, öğretmenlerimiz Akşemsemsettin, Molla Gürani ve Mahir İz oldukları gün, talebeler de birer Fatih olacaklardır.
Bugün bu cennet vatanın, Celal Hoca ve Mahir İz gibi öğretmenliğe gönül ve ömür vermiş yiğitlere ne de çok ihtiyacı var.
Fatih’ler yetiştirecek Akşemseddinlere, Yavuz’lar, Kânuni’ler yetiştirecek Ebussudlara çook ihtiyaç var…
Tarihimizde iz bırakan öğretmenler, hem elleriyle, hem kafalarıyla, hem de gönülleriyle eğitim işini önemsediler, birer ömür verdiler ve bayraklaştılar.
Elbette bu iş o kadar kolay olmadı.
Kimse bir çaba sarf etmeden oturduğu yerde önde ve önder, bilge ve bilgin sıfatını kazanamaz.
Ecdadımız terbiye ve tahsili birlikte götürmüşlerdi. İlmi irfanla takviye etmişlerdi. Böyle olunca aldıkları eğitim onlara, ahlak da kazandırmıştı. Kimliklerinde özgüven oluşturmuştu.
Çünkü vahiy ve sünnet eksenindeki o tahsil ve terbiye, insanoğlunu gerçek manada insan, âdemoğlunu da adam yapmak üzere planlanmıştı. Onlar zamanlarında öğrenci değildiler talebe idiler.
Ders aldıkları da öğretmen değil hoca idiler.
Biz, pek çok değerimizin ruh kökünü kaybettiğimiz gibi, maalesef kelimelerin ihtişamını ve ruhunu da kaybettik. Cemil Meriç der ki: “Asırlar geçti, birer birer söndü meşâleler.
İrfan asaletini kaybetti.
Hoca öğretmen oldu, talebe öğrenci.
Öğretmen ne demek?
Ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime…
Hoca, öğretmez, yetiştirir, aydınlatır, yaratır.
Öğrenci ne demek? Oysa talebe; isteyendir, arayandır ve susayandır.. İrfan, kemâle açılan kapı, amelle taçlanan ilimdir…”[1]
Mekteplerde okuttuğumuz edebiyat, gençlerimize edep kazandıramıyorsa, boşuna kürek çekiyoruz demektir.
Ne demektir Edebiyat?
Prof. İskender Pala’nın ifadesiyle: “Edebiyat; sözün edebidir.”Eğer edebiyat sözün edebi ise, bugünkü gençliğin hâl-i pürmelâli nedir acaba?
Peyami Safa: “Bir milleti yok etmek isterseniz, askeri istilaya lüzum yoktur.
Tarihini unutturmak, dilini bozmak ve dininden soğutmak ve dolayısıyla manevi değerleri ile ahlâkını yozlaştırmak kâfidir”der. Dini ve milli değerlerimiz o kadar aşındı ve lisânımız o kadar yozlaştı ki, gelinen noktada, özenle kullanılan o zarafet ve nezaket yüklü terminolojiyi de kaybettik.
Toplum, özellikle de gençliğimiz “argo lisan” ile kuşatıldı. Bizi dinamize eden milli ve dini tüm dinamiklerimiz itibarsızlaştırıldı. Erdem, öz ve söz kirletildi. Edebiyat dahi edepsizleştirildi.
Bizim genlerimiz bozuldu ve biz özümüzden koparıldık. Bu olumsuz gidişi düzeltecek de yine bizim öğretmenler ordumuzdur.
Aliya’ca demek gerekirse,“yeryüzünün öğretmeni olabilmek için, gökyüzünün öğrencisi olmak gerekir.”
Bugün sayıları bir milyonu aşan öğretmenler ordusunun her bir neferi, eskimeyen ve iz bırakan öğretmenlerimizin başarı hikâyelerini mutlaka okumaları, incelemeleri ve kendi öğretmenlik hayatlarına adapte etmeleri fevkalâde önemlidir.
Bu şekilde öğretmenlikten haz alınacak ve motivasyon kazanımından da hız alınarak, her bir öğretmenimizin bulunduğu konum farklılalaşabilecektir.
Zira öğretmenlik, sıradan bir meslek değildir. Anayasada ifadesini bulan farklı bir meslektir.
Bu meslekte devlet memurluğu mantığı öldürücü bir zehirdir. Öğretmenlik, gönül ve sevgi işidir.
Gönlünü ortaya koyarak sevgi ve muhabbetle ilim ve irfanla, talebesinin kafasını doldururken, kalbini ve ruhunu da edep ve ahlakla dolduracak olan tüm öğretmenlerimize selam olsun.
Tekrar öğretmenler günü kutlu olsun…

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL